«Çeviri» diye adlandırdığımız o günlük uğraşın ne çok sürece bağlı olduğunu ve «çeviri» kavramları yelpazesinin ne denli geniş olduğunu önceki ünitelerde gördük. İçsel olarak bakıldığında, dillerarası çeviri, çevirinin birçok şekilde ortaya çıkmasından yalnızca birini temsil eder.
(Dillerarası) çevirinin dünyanın en eski mesleklerinden biri olduğu soylenir. Zaten İncil, eylem hâlinde çeviriye örnektir: Elimize ulaşan en eski anlatımlar, Aramice sözcükler ve İbranice bölümler içermektedir. "Yeni Ahit" diye adlandırılan kitapta ise, Yunanca bölümler vardır. Bununla birlikte, yirminci yüzyılın son yirmi yılına değin, özel olarak çeviri ve ona ilişkin sorunlarla ilgilenen bir disiplin ortaya çıkmamıştır.
Şöyle bir varsayım akla gelebilir: Belki de çeviri "hep" var olmuş olduğundan, kültürel dünyamızda varlığı tartışmasız kabul edilen bir öğe gibi, yüzyıllar boyunca dikkatleri uzerine çekemedi; Cicero’dan günümüze değin bu konu hakkında çok sayıda yazı yazılmış olmasına rağmen, hiç kimse bu konuya ilişkin özel bir disiplin yaratma gereksinimi duymadi veya böyle bir gereksinimi dile getirmedi.
Buna karşın, konuşma sanatından anlatıbilime ve dilbilime, birçok "sanat" veya disiplin az ya da çok marjinal biçimde çeviri ile ilgilendi. Ancak, yakın zamana değin, tabloyu başaşağı etmek hiç akla gelmedi: Baska bir deyişle kimse, köklü bir devrim gerçekleştirerek dillerarası çeviriyi diğer bilgilerin geçici ya da parazit uydusu konumunda olmaktan kurtarıp, onu, geniş anlamda çeviri kavramı merkezli; metinsel, üstmetinsel, metiniçi, metinlerarası, metinötesi gibi çeviri türleri uydulu, başlıbaşına bir sistem olarak tanımlamadı.
Oldukça yeni sayılabilecek bu disiplinin adı nedir? Ona verilen adlar o denli çok ki, bu konuda anIaşabilmek için cevirmen yardımı bile soz konusu olabilir.
İngilizler «translation studies», veya daha samimi biçimde «TS» diyor. Böylece, nerdeyse hiçbir dile çevrilemeyen veya önemli bir kayıp bırakmadan çevrilemeyen bir deyim yaratmış oldular. Herşeyden önce, «studies» sözcüğü, çevirmeni güç durumda bırakıyor, zira çevirmen «çalışma» sözcüğünün çoğulu ile aynı anlamı – İngilizce dışında herhangi başka bir dilde - basit biçimde veremediğini fark ediyor. Buna karşın, «translation studies» olarak adlandırılan bir disiplinin bilimsel bir çağrışım yarattığı ve bu konudaki çalışmaların ne denli ayrıntılı olabileceği konusunda herhangi bir şüpheye yer bırakmadığı da açık.
Fransızlar, traductologie sözcüğünü kullanıyor . Berman,1985 yılında şöyle bir açıklama yapıyor:
Bana göre, çeviri deneyiminin, kendi çerçevesi dışında kalan somutlayıcı bilgiden (dilbilim, karşılaştırmalı edebiyat, şiir sanatının işlemlediği bilgiden) bağımsız bir biçimde bilinçli olarak dile getirilmesi, çeviribilimdir1.
Bazı çevirmenler, Fransızcadan çevri yapanlar dahil, «çeviribilim» ifadesini hakaret addediyorlar. Bunun nedeni, ifadenin gercekte ahlaka aykırı olması değil, söz konusu kişilerin onu estetik açıdan çirkin bulmaları. Belki kartvizitinin üzerine «çeviribilimci» yazılması, herkesin hosuna gitmeyebilir, ancak sözcüğün oluşumunda oldukça alışılagelinmiş ve yaygın kriterlerin izlendiği yadsınamaz.
Almanlara gelince, onlar üçüncü bir çözüm yolunu yeğliyor. Belki, ilk bakışta, biraz uzun bir sözcük izlenimi veren Übersetzungwissenschaft, yani «çeviri bilimi», sözcükleri ile bu disiplini adlandırıyor. Böylece, yaptıkları işin bilimselliğine ne denli inandıklarının altını daha da kesin biçimde çiziyor: bu da bizim için memnuniyet verici bir yaklaşım sayılıyor.
Ruslara bakacak olursak, dillerinde benzeri bir birleşik sözcükler oluşumu iIe perevodovédenie deniyor. Tam olarak «çeviri bilimi» anlamına gelmiyor, zira «bilim» Rus dilinde nauka. Védenie ise, ilgililik ile bilinçlilik arası bir anlama sahip. Hint-Avrupa kökenli çok eski bir sözcük: Sanskrit dilinde vidâ sözcüğü var, anlamı «bilme». Ruslar şanslı, çünkü –védenie son eki ile birçok terim sorununu çözebiliyorlar. Örneğin, literaturovédenie, «edebiyat kuramı»,demek. Ancak, aynı zamanda, «anlatıbilim» ile konuya ilişkin birçok değişkeyi de karşılıyor.
İtalya’da, üniversite çevrelerinde,gerek «çeviribilim», gerek « çeviri bilimi», ve, MURST eğitim programlarında, «çeviri kuramı ve tarihi» ifadeleri var. Sonuncu, eski ve yetersiz bir tanımlama olup, artık fazlasıyla aşılmış bir ayırıma, çeviri kuramı ile uygulaması arasındaki ayırıma da işaret eder ve çeviriye uygulanan dilbilimin anısını içinde bulundurur.
Biz, bu kursta daha ziyade «çeviribilim»den söz edecegiz. Bunun nedeni, sözcükten hoşlanmamız değil, söz konusu kavramı tek bir sözcük ile ifade etmenin ancak bu şekilde olabilmesinden kaynaklanıyor. Ancak bu tercihi yaparak, bilimsel olmaya en azından özen gosteren bir yaklaşımla, çeviriye ilişkin sorunları ele alma olaslığından kendimizi yoksun bırakmamayı umuyoruz.
Tartu Üniversitesi'nde çalışan Peeter Torop, 1995 yılında Total´nyj perevod, yani Bütüncül ceviri adlı bir kitap yazdı. Torop'un bu kitapta çeviri calışmaları sorununu tanımlama biçimini paylaşabileceğimizi düşünüyoruz. Öncelikle, ilk bakışta kesin bir ifadeye sahip olduğundan, belirli ölçüde korku uyandırabilecek «bütüncül» sıfatı ile ne kastedildiğine bakalım.
Torop'a gore çeviri, iki nedenden ötürü «bütüncül» olmalıdır. İlk neden, «çeviri» ifadesi ile, dillerarası çevirinin yanı sıra, üstmetinsel , metiniçi, metinlerarası ve metin ötesi (bu tanımlamalar ile ne demek istediğimizi ileride göreceğiz) çevirilerin de kastediliyor olması. Zira, geniş anlamda çeviri sorunlarının tümünü çalışmanın bilimsel bir sonuca ulaşma olasılığını artırdığını düşünüyoruz.
Ne de olsa, süreç olarak çeviri her durum için aynıdır, yalnızca baştaki ve sondaki ürünler değişir. Bu durumda çeviri süreci, çalışmalarımızın merkezini oluşturacaktır.
Çeviriyi bütün olarak ele alma nedenlerimizin ikincisi, çeviribilimin varoluşundan önce çeviri üzerine yapılan çok sayıdaki bilimsel çalışmayı hiçe saymak veya küçümsemek şöyle dursun, « kapsamlı bir yöntembilim araştırması» 2sürdürme yolunda ilerleme isteğimiz ile daha önceki çalışmaları bir temele oturtacak bir çeviri bilimi yaratma niyetimizdir.
Ancak bu noktada,görünüşte üzerinden gelinemeyecek bir engel ile karşılaşılır: her disiplinin kendine özgü terminolojisi vardır ve, bazı durumlarda, her bir yazarın kişisel sevgi ve nefretleri soz konusudur. Bu yüzden, aynı konu hakkında yazılmış iki makale tamamen farklı bir görünüme sahip olabilir ve çözümlenenler çok farklı biçimde tanımlanabilir. Buna, çeviribilim öncesi devirlere ait bir tür Babil kulesi, diyebiliriz.
Umarım bu noktada okuyucu, fazla söz oyunu yapmadan Torop ile aynı öneride bulunmama çok kızmaz: Çeviribilimci, öncelikle, tek bir üstdil ile çeviri üzerine yapılan çalışmaların sonuçlarını aktarmalı ve her bir çözümleme yöntemini birleştirici bir yöntembilim ile tek tek yansıtmalıdır. Kısacası, daha basit olarak ifade etmek gerekirse, çeviribilimci, bugüne değin çeviri uzerine yazılanların yöntembilimsel aktarımını yapma yolunu izlemelidlir. Amacı, meslektaşları ve ilgililer tarafından anlaşılmama tehlikesi konusunda endişe etmeden, söz konusu temelden hareketle, bilimsel olarak tek biçimli bir bağlamda calışmalar yapmak olacaktır.
Kaynakça
BERMAN A. et al. Les tours de Babel. Essais sur la traduction. Makale yazarları: Antoine Berman, Gérard Granel, Annick Jaulin, Georges Mailhos, Henry Meschonnic, Mosé, Friedrich Schleiermacher. Mauzevin, Trans-Europ-Repress, 1985. ISBN 2-905670-17-7.
TOROP P., La traducibilità, çeviren: Bruno Osimo , Testo a fronte içinde, sayı 20, mart 1999, s. 5-47. ISBN 88-7168-249-1.
TOROP P. Total´nyj perevod [Bütüncül Çeviri]. Tartu, Tartu Ülikooli Kirjastus [Tartu Üniversitesi Yayınları], 1995. ISBN 9985-56-122-8.
1 Berman 1985, s. 38.
2 Torop 1995, s. 10.
|
|